Fakültemiz tarafından düzenlenen Düşünceler ve Kavramlar başlıklı seminerler dizisinde bu hafta ‘akıl ve heva’ kavramları irdelendi. Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Halit Çalış’ın sunumuyla gerçekleştirilen seminere KMÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Yıldırım ile çok sayıda öğretim elemanı katıldı.
“İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özellik akıldır”
Akıl kavramını ‘insanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan özellik, temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesi’ olarak niteleyen Prof. Dr. Çalış, kavramın sözlükte ise ‘menetmek, engellemek, alıkoymak, bağlamak’ gibi anlamlara geldiğini söyledi.
Akıl kavramına yönelik tanım girişimlerinin Mutezile kelamcılarıyla birlikte başladığını belirten Prof. Dr. Çalış bu tanımlardan bazılarını paylaşarak kavramın Kur’an ve Sünnette, felsefede, kelamda, tasavvufta ve fıkıhta ele alınış biçimlerini anlattı.
Tasavvuf geleneğinde sufilere göre aklın gerekli fakat hakikati kavramada yetersiz kaldığı ve aklın faaliyet alanının maddi alemden ibaret olduğu görüşünün yaygın olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çalış, “Bazı sufilere göre akıl aşkın zıddıdır, ikisi bir arada bulunmaz, biri gelince öbürü gider. Akıl ve aşk, su ile ateş gibidir.” dedi.
“Akıl gücü yerinde ve iyi kullanılmalıdır”
Akıl gücünün yerinde ve iyi kullanılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Çalış, bu gücü ve onunla elde edilen bilgiyi iyi kullanmayan kafirlerin Kur’an’da, ‘Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden akledemezler’ şeklinde nitelendiğini belirtti. Aklın fonksiyonuna ve görevine de değinen Prof. Dr. Çalış, bunu ‘sezme, anlama ve yorumlama’ olarak ifade etti.
“Heva kavramı Kur’an’da hepsi olumsuz anlamda olmak üzere 28 ayette geçiyor”
Prof. Dr. Halit Çalış, heva kavramının ise ‘istek, heves, meyil, sevme, düşme’ gibi anlamlar içerdiğini söyleyerek kavramın terim olarak ‘nefsin akıl ve din tarafından yasaklanan kötü arzulara karşı olan eğilimi’ veya ‘doğruluk, hak ve faziletten saparak haz ve menfaatlere yönelen nefis’ anlamında kullanıldığını belirtti.
Kavramın Cahiliye dönemindeki kullanımı hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Halit Çalış, “Cahiliye döneminde genellikle nefsin tutkusu ve özel olarak da aşk anlamında kullanılan heva, iyi yahut kötü her türlü istek ve arzuyu ifade ediyordu. İslami dönemde kelimenin olumsuz anlamda kullanımı yaygınlık kazanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de heva kelimesi hepsi de olumsuz anlamda olmak üzere on ayette tekil, on sekiz ayette çoğul olarak geçmektedir. Hadislerde de aynı manada sıkça kullanılmış, hadis mecmualarında bu konuyla ilgili özel bölümler açılmıştır.” şeklinde konuştu.
“Dindarlık hevaya direnmekle elde edilir”
Hevanın hayata yansımalarını örneklerle açıklayan Prof. Dr. Çalış, heva-dindarlık arasındaki ilişkiye değinerek, “Ahlaki kemale ulaşmanın yegane yolu, hevaya direnmek ve her durumda dinin ve aklın buyruklarına uymaktır. Dinî kolaylıkların ve ruhsatların suistimalinin temel sebebi nefsani arzu ve ihtiraslardır. Dindarlık bir yönüyle kötü arzuların baskısından kurtulma mücadelesiyle elde edilen yaşam biçimidir.” şeklinde konuştu.
“Din akılla çatışmaz, heva ile çatışır”
Prof. Dr. Halit Çalış, akıl ile heva karşıtlığına işaret ederek din-akıl çatışması konusunda değerlendirmelerde bulunarak konuşmasını şöyle sürdürdü: “Akıl değere bağlılığı, heva ölçü ve değerden bağımsızlığı ifade eder. Akıl melekten, heva şeytandan destek alır. Akıl dinin ve hukukun gereğidir; heva ise din ve hukukun karşıtıdır. Akıl, ortak insanlık değerleri dışında başlı başına değer üreten bir kaynak değildir, beslendiği kültüre göre değer üretir. Dolayısıyla önemli olan aklın vahiyden mi yoksa hevadan mı beslendiğidir. Dinin ve hukukun akılla çatışmasından değil, heva ile çatışmasından söz edilebilir.”
Prof. Dr. Halit Çalış’ın akıl ve heva ile ilgili ayetlerden ve hadislerden birçok örnek sunarak kavramın önemine dikkat çektiği seminer, katılımcıların sorularının cevaplandırılması ve konuyla ilgili karşılıklı fikir alışverişinin ardından sona erdi.